24 Temmuz 2022 Pazar

#marc chagall - the birthday

 “Birdenbire yükseldiğimi hissettim. Sen de bir ayağının üzerindeydin. Sanki küçük oda, seni taşıyamıyordu artık. Tavana doğru süzüldün. Başın benimkine doğru eğildi ve kulağıma bir şeyler fısıldadın. Derin ve yumuşak sesinin bana söylediği şarkıyı dinledim. Aynı şarkı, gözlerinden de yansıyordu. Daha sonra, odanın içinde birlikte uçmaya başladık. Pencereden gördüğümüz, bir bulut ve bir parça mavi gökyüzü bizi çağırıyordu. Birlikte çiçeklerin, evlerin, damların, tarlaların ve kiliselerin üzerinden süzüldük.”


18 Şubat 2017 Cumartesi

asla ve asla

Güçsüzdü ve korkaktı. Korkaktı ve bu o kadar belliydi ki düşük omuzlarından, eğik boynundan, sallanarak yürüyüşünden ve kendisine "merhaba" diyen kadının suratına bile bakmadan yanından geçişinden. İçine sinmişti karanlık ve korku. Doğrusunu isterseniz içi buydu.

Yoksuldu daha kötüsü yoksundu sevgiden ve mutluluktan. Gülüyordu "aşk" dediklerinde. Ne kadar da uzak ve imkansızdı onun için. O hep bilmediklerini özlüyordu gündüzleri yola geceleri tavana bakarken.

Nefret doluydu. Bir çok şey görmüştü bu aynı zamanda onun daha hiçbir şey görmediğini ispatlar. Fakat gördükleri yetmişti nefretin içini parsel parsel kaplamasına. Öfkeliydi ki nasıl olmasındı binbir zahmet ve utanarak "günaydın" dediği yolcusunun, suratına büyük bir ayıp işlemiş gibi baktığı dünyada.

Ama yalnız değildi. Yıllardır aynı güzergah üzerinde birlikte direksiyon salladığı şoför dostları vardı. Değer veriyordu onlara, öyle düşünüyordu. Asla yalnız değildi. Dostlarıyla servis saatini bekledikleri masada otururken bile içindeki cehennem, belki karşı masada belki duvarda belki avucunun içinde bir surete bürünüp konuşabiliyordu onunla.

rip serbar

26 Mayıs 2016 Perşembe

Cehennem

Dün hepsi birbirinden müthiş beş film izlemişti. Zaten hep güzel filmler seyrederdi. İzlediği filmlerin etkisi altında kaldığından az önce uyuyabilmişti. Az önce de uyandı zaten. Yüzünü yıkamaya üşenip duşa girdi. Musluğu sonuna kadar çevirdi. Suyun altında bir saat boyunca oturdu. Duştayken çok garip hissediyordu. Nasıl hissettiğini kendi bile tam olarak anlayamıyordu. Sanki yaşamıyormuş gibiydi. Suyun altında olmadığı zamanlara yaşamak denirse tabi.

İçinde kendini en iyi hissettiği kıyafetlerini giydi. Çantasına Oktay Rıfat'ın şiir kitabını koydu. Dışarı çıktı ve kendini çimlerin üstüne attı. Dalgalı denizi seyretmeye başladı. Hava kapalı olduğundan olsa gerek sahil kenarında pek kimse yoktu. Az ilerde ağacın altında gülüşen sevgilileri gördü. Kulaklığını taktı, çantasını eline aldı ve sevgililerin yanındaki ağacın dibine oturdu. Müziği durdurdu ve sevgililerin ne konuştuğunu dinlemeye başladı. Onları dinlediğini anlamasınlar diye ara sıra kafasını sallıyor kendini müziğe kaptırıyordu güya. Mutlu görünüyorlardı, sürekli gülüşüyorlardı halbuki dediklerinin hiçbiri komik değildi. Aşık olsalar gerek ya da gerizekalı.

Çantasını açtı ve kitabını çıkarıp okumaya başladı. Üç buçuk saatte iki Oktay Rıfat şiiri okudu. Kitabını çantasına koydu. Ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Çıkmaz bir sokakta, tinerci çocukların karşısında kendini buldu. Çocuklar üzerine doğru yürümeye başladı. Çok korktu çocuklardan, ölmekten, en çok da kendinden. Hemen kaçtı oradan. Nefeslendi, herhangi biri bu haldeyken ağlardı ama ağlamayı bile beceremedi. Her şey acı veriyordu ona. Ne yaşamaya ne de ölmeye cesareti vardı. Hiçbir şey olmamış gibi kulaklığını taktı ve Bohemian Rhapsody'i dinlemeye başladı. Keşke doğmasaydı.

15 Mart 2016 Salı

#2




"Hissettiğim şey güvensizlik ve korku. Hayal kırıklığı. Bunun dünyamızın esas gerçeği olması ve bizim, aslında, buna ortak olmamızdan dolayı hüsrana uğradım. Benim dünyaya gelirken istediğim bu olamazdı. Buradaki insanların dünyaya gelirken istedikleri bu olamazdı. Sen ve Babam bebek yapmaya karar verdiğinizde, beni getirmek istediğiniz dünya bu olamazdı. Capital Gölü’ne bakıp “İşte koca dünya, ben geliyorum.” derken, sözünü ettiğim bu değildi. Rahat bir yaşam süreceğim ve belki, hiç gayret etmeden, soykırıma ortak oluşumun farkına varmadan yaşayacağım bir dünyaya geldiğimi söylemek istememiştim."

30 Ocak 2016 Cumartesi

#1



“En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı. Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.”

11 Ocak 2015 Pazar

Cennetin Haritası

Evliyanın en mükemmellerinden denilen Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın "Marifetname" adlı eserindeki cennet haritası. Çoğu baskısında bu harita kitaptan çıkarılmış.


Biraz kitaptan bahsedeyim. Marifetname'nin içinde yok yok. Anatomi, fizyoloji, coğrafya gibi bilimler yer alıyor. Bunların yanı sıra Allah'ın varlığı, yaratılış, karı-koca arasındaki ilişki gibi birçok konuya değinilmiş. Açıkçası ben bölümleri seçerek okudum. Okuduğum bölümlerde kahkahalar attığım ve "yuh artık" deyip sinirlerimin bozulduğu yerler oldu.

Mesela Erzurumlu İbrahim Hakkı bir bölümde kadının güzellik alâmetlerini ve güzellik çizgilerinin delillerini bildirdiğini belirten bir şeyler karalamış. Buyrunuz.

Kadının güzelliğine delil olarak otuziki resim bil.
Dört yeri siyah lazım: Saç, kaş, kirpik ve göz.
Dört yeri ak ola: Renk, diş, tırnak ve göz.
Dört yeri kızıl lazım: Yanak, dudak, dişeti ve dil.
Dört yeri geniş gerek: Kaş, göz, göğüs ve göbek.
Dört yeri dar olmalı: Burun, kulak, koltukaltı ve ferç.
Dördü de büyük olmalı: Göğüs, kasık, bız've diz.
Dördü küçük olmalı: Burun, ağız, ayak ve el.
Sesi ve beli ince, şekli de nice!
Eti dolgun ve tazi olmalı, kıldan da beri olmalı.
Böyle kıyafetli ten olsa, güzeldir o kadın.
Böyle kadın güzel olur. Ahlakı da sevimli olur.


Kadın bu kadar çirkin tasvir edilebilirdi herhalde. Eserde böyle çirkin tasvirler ve saçma sapan şeyler bolca yer almakta. Okumak isteyenler için aşağıda link mevcuttur.
http://www.hidayetyolu.net/marifetname.pdf

14 Kasım 2014 Cuma

Nizar Kabbani - Üstadım Hüzün

1.
sorup durdular
(duyuyor musun çığlığını hüznümün)
son şiir kitabımı okuyanlar:
nasıl haykırır ki hüzün?
ve acı
ya mümkün mü gözdeki bir damla yaşın haykırması?
bilmiyorum nasıl cevap vereceğim bu soruya
kitabıma nasıl isim bulduğumu da bilmiyorum
ve bilmiyorum nasıl bulduğumu başlıklarını da
çünkü onlardır genellikle seçen beni
ben değil
bildiğim tek şey 
hüznüme
haykırış vasfını vermek istediğimdir
süvarilerin soyundan kılmaktı
şahsiyetini vererek 
ve azametini

2.
haykırıştır bir çeşit yazmak da
lisanla
ve bir haykırıştır aşk da
sevdiğimiz tüm kadınların işittiği
beraber oturduğumuz vakit
işitmeyen kalbimin çığlığını
ve damarlarımın
kalastandır ancak
ve dişiliği ertelenmiş bir kadın

3.
hüzün üstadımdır benim
külrengi yazmayı
ve gri bir sesle şiir söylemeyi
elinde öğrendiğim
gri gözyaşlarıyla omzunda ağlamayı
sevgilimin

4.
sevinçse
çenesi düşük bir üstaddır ancak
kağıt oyunları
bisiklete binmek
balık avı
ve rockla dansetmekten başka
birşey öğrenmediğim

5.
sevinç kendisine güvenilmeyecek bir dosttur
çünkü yalnız kendi rahatını düşünür

6.
sevdiğim kadında ben
dramatik bir düğüm ararım
ışıltılı oyun partileri değil
şahidi olacağım

7.
mutluluk tutuşturan kadın
söndürür beni
ve solgunluğuyla kokulanmış kadın
tutuşturur beni

8.
itiraf edeyim mi size?
solgun yüzlü bir kadındır 
yakan beni
bir yıldırım gibi
ve gözlerinden bir damla gözyaşı
bir Bizans Kilisesinin vitrayı gibi
kıran beni

9.
[seviyorum seni... ağladığında
seviyorum yüzünü... bulutluyken, hüzünlendiğinde
eritiyor hüzün ikimizi
bazı kadınların güzeldir yüzleri
ve en güzeldir ağladıklarında]

10.
en güzel yanı hüznün
yüksek sesle konuşmaması
fiyakalı giysiler giymeyişi
ve yüzük takmaması parmağına
sonra
saldırmaması davulla, trompetle
halhallar ve hışhışlarla üzerine
acemi dansçıları gibi
Harlem Caddesinin

11.
çantasını toparlayıp
gittiğinde tatile
hüznüm
özlüyorum

12.
sen
güzel olamayacaksın asla
sana sürme çeken
saçlarını tarayan
elbiselerini temizleyen
ve gözyaşlarıyla ayaklarını yıkayan
hüznüm olmadan
ki
odur seni şiir kitaplarının ilk şiiri yapan

13.
sevgin hüzünlü olmayı öğretti bana
asırlarca
beni hüzünlendirecek
kuşlar gibi
kollarında ağlayacağım
ve kırılmış kristal parçalarını toplar gibi
parçalarımı birleştirecek
bir kadına muhtaçken

14.
ay sıkıldığında ışığından
gizlenir gerisine gri bir bulutun
bizi terketti sanırım

15.
Arap neyinin sesi
kurumayan bir yaradır Kerbela'dan beri

18.
her sabah hüznümle oturur balkona
beraber kahvemi içerim
gazetemi gözden geçirir
en son kasidelerimi okurum ona

19.
hüznümdür sadece
kasidelerimi bilen
yayın için göndermeden önce

20.
Grek değiliz biz
trajedidir seçimimiz
bir nehir uzanır
Kerbela'dan Filistin'e
kıyısız

21.
Avam Kamarası yaratmadı 
İngiliz medeniyetini
Lordlar Meclisi de
Külrengidir yaratan
Kraliçe Viktorya da değil

22.
1952'de gittim Londra'ya ilk defa
oturduğum vakit Hyde Park'da bir banka
sincaplar geldi
benimle gazetemi okumaya
ve bir ördek çıkıverdi gölden
katılmak niyetiyle kahvaltıma
sonra
çıkarıverdi kasidem çarşafını
Dımeşki pabuçlarını
ve yürüyüp gitti
yalınayak
dinmeksizin yağan yağmurun altında
haritasız hürriyetlerin ıssızlığında

23.
1952 Kasım'ında 
evlendi benimle
Serpentine gölünden bir beyaz ördek
çok şiir söyledik
ve çok ördek yaptık
bu kelimeler yazılırken
su altında
soluyorum hala
ve gölün derinliklerinden
bağırıyorum hala
boğuluyorum...
boğulu...
boğu...